10 Haziran 2019 Pazartesi

Dark

Dark, ilk sezonu 2017'de yayınlanmış olan Alman yapımı bir Netflix dizisidir. İki senelik uzun bekleyişimiz 21 Haziran günü 2. sezonun yayınlanması ile nihayet son bulacak.



Bilim kurgu ve gerilim türündeki bu dizide; sakinlerinin "Allah'ın unuttuğu aşırı sıradan bir kasaba olarak tanımladığı" Almanya'daki Winden kasabasında, küçük bir çocuğun esrarengiz bir şekilde kaybolmasının ardından gelişen olaylar anlatılıyor. Bu kasaba, karakterlerin ağzından sıradanmış gibi tanımlansa da işin aslı hiç de öyle değil. Kasabada bir nükleer santral var ve burada ayrıca garip bilimsel deneylerin yapıldığı ilerleyen bölümlerde anlaşılıyor. Tahmin edileceği üzere, çocuğun kaybolmasının bu garip deneylere bağlanması söz konusu pek tabi ki.


İsmine yakışır bir biçimde, atmosfer ve karakterler oldukça karanlık. Kurgu, seyircide sempati değil gerilim uyandırmayı amaçlıyor. Bu konuda gayet başarılı. Alman soğukluğu ve iklimi de üzerine gelince çekinmiyorum arttırıyorum; karanlıktan kör, yağmurdan sırılsıklam oluyoruz. 

Bilim etiğinin de tartışmaya açıldığı bu dizide zaman zaman Einstein'ın sözlerine atıflarda bulunuluyor. Dizideki zaman akışı üçe bölünmüş. 1953, 1986 ve 2019 yılları arasında gidip gelirken karakterlerin kim olduğunu kaçırmamak için Google'da yapacağınız ufak bir arama ile ulaşabileceğiniz soy ağaçlarından destek almanızı öneririm. 

Dizinin müziklerini de başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Bu gizem sarmalını umarım mantıklı bir yerde çözerler. Sonra, Lost dizisinin seyircisi gibi ortada kalmayız diye temenni ediyorum.

İyi seyirler!

Chernobly (Mini Dizi)

Son zamanlarda beni çok etkileyen bir diziyi paylaşmak istiyorum. Üzerine çok yazıldı, çizildi, gazete/dergi sayfalarında haber olacak kadar dikkat çeken beş bölümlük, HBO (Amerikan) ile SKY(İngiliz) ortak yapımı bir mini dizi bu Chernobly.
Adından da anlaşılacağı üzere, 26 Nisan 1986 tarihinde bugünki Ukrayna'nın Pripyat şehrinde bulunan Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen reaktör kazasını konu alıyor. Diziyi izlerken olayın gerçek olduğunu bilmenin yanı sıra oluşturulan karanlık atmosfer ile her geçen sahnede insan binlerce röntgen radyasyona maruz kalmış gibi hissediyor. Abartıyı bir kenara bırakırsam, oldukça etkileyici bir kurgusu olduğunu söyleyebilirim. Çünkü, bu kurgu gerçeğe dayanıyor, aslında bir tür belgesel izliyoruz diyebiliriz.

Dizideki karakterler için yapılmış cast çalışmasını gayet başarılı buldum. Karakterlerin İngilizce konuşması, insanı hiç rahatsız etmiyor. Dizide kullanılan dış sesler ve yazılar için Rusça seçilmiş. Seksenlerin Sovyet Rusyası ve devlet politikaları çok başarılı ele alınmış. Sovyetler Birliği'nin Dünya'ya karşı tutumu, insanlığın iktidar yarışında neleri feda edebileceği ve ne kadar tehlikeli olabileceği hakkında sanatsal bir kanıt olmuş bu yapım.
Buradan itibaren dizi içeriğinden biraz uzaklaşacağım. Diziyi bitirdikten sonra aklıma gelen ilk şeyin bu felaketin yanıbaşımızdaki komşumuz Ermenistan'da, Sovyet Rusya'dan kalma Metsamor Nükleer Santrali'nde de olabileceğiydi. Iğdır ilimize sadece 16 km uzaklıkta bulunan bu santral oldukça eski teknoloji ile kurulmuş olmasının yanında deprem bölgesinde konumlanmakta. Yakın insanlık tarihimize baktığımızda Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bile bu tür kazaların olduğunu, bu işin çok ciddi olduğunu farkında varıp, tecrübelerimize kulak asarsak enerji üretiminin ve dağıtımın daha farklı yollardan elde edilmesi konusunda insanlık uzlaşmalıdır, zorundadır. Hatta, belki çok romantik bir yorum olacak ama İnsan Hakları Bildirgesi'ne her insanın enerji kullanım hakkı vardır ibaresi eklenerek, enerji üretim fazlalığı olan daha iyi durumdaki ülkeler; örneğin Ermenistan gibi küçük ülkelere daha ucuz enerji satmalıdır. Hırslarımız yüzünden geleceğimizi saatli bombalara bağlıyor ve patlamasın diye dua ediyoruz. Daha iyi bir bilince eriştiğimiz güzel günlere diyerek bu incelemeyi sonlandırıyorum.

İyi seyirler!